14 Temmuz 2009 Salı

Yerel Basın ve İletişim Fakülteleri

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. M. Bilal Arık'ın 19 Nisan 2008 tarihinde verdiği “Yerel basın ve iletişim fakülteleri” konulu seminer, medya sektörüne ilgi duyanların öğrenmesi gereken pek çok bilgiyi içeriyor. Yararlı olması dileğiyle…

Yerel basın ve iletişim fakülteleri arasındaki ilişki konulu bir söyleşinin yerel basının ve iletişim fakültelerinin tarihiyle başlaması son derece doğaldır.
Yerel basının ilk örneklerinin ortaya çıktığı 1860’lardan günümüze kadar uzanan süreçte yerel gazetecilik, genellikle siyasal gelişmelerle de bağlantılı bir gelişim seyri izlemiştir. Osmanlı’da resmi yerel basın şeklinde ortaya çıkan ilk yerel gazeteleri, özellikle II. Meşrutiyet’ten sonraki özgürlük ortamında gelişen özel girişimin yerel gazeteleri izlemiştir. I. Dünya Savaşı, işgal yılları ve bağımsızlık mücadelesi dönemleri, yerel basının halkı bağımsızlık konusunda bilinçlendiren, mücadeleye katılmalarını sağlayan önemli işlevler üstlendiği yıllar olmuştur. Cumhuriyet’in ilanından sonra yeni rejimin yerleştirilmesi sürecinde, harf devriminden sonra ve tek parti yönetimi döneminde yerel gazeteler inişli çıkışlı bir gelişim göstermişlerdir. 1946’dan sonra başlayan çok partili dönemde, siyasal ortamın hareketlenmesine bağlı olarak yerel gazetelerin sayıca arttığı görülmektedir. Demokrat Parti hükümeti döneminde de yerel basının iktidara yakın olan bölümünün çeşitli desteklerle güçlendirildiği bilinmektedir. 1960’tan sonraki dönemde resmi ilanların belli kurallar içinde dağıtılması, yerel gazetelerin sayısında büyük artış meydana getirmişse de, nicel ilerleme niteliğe yansımamıştır. 1970’lerde siyasal ve toplumsal gerginlik ortamından olumsuz etkilenmekle birlikte yerel gazetelerin sayıca artışı sürmüştür. 1980’den sonra, ekonomideki yapısal değişiklik ve askeri müdahale döneminin etkisiyle yerel basının gelişiminde bir duraklama yaşanmıştır. Ancak liberal ekonominin taşrada yarattığı yeni sermaye ve buna bağlı olarak ortaya çıkan özel ilan reklam potansiyeli, 1990’lardan sonra bazı gelişmiş illerde yeni ve görece daha güçlü yerel gazetelerin çıkmasını sağlamıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde, resmi ilanlarla yaşayan az sayfalı, eski teknolojiyle üretilen geleneksel yerel gazeteler varlıklarını küçük illerde ve ilçelerde sürdürürken, sosyo-ekonomik anlamda gelişme gösteren illerde ofset teknolojiyle üretilen, çok sayfalı, içeriği zengin ve bu bağlamda ulusal gazetelerle yarışma şansı bulunan yerel gazetelerin sayısı artmıştır.
İletişim fakültelerinin tarihi gelişimine göz attığımızda da Türkiye’de, gazetecilik okulu açılması düşüncesini ilk ortaya atanın Ahmet Rasim olduğu bilinmektedir. Ahmet Rasim’in yaşadığı yıllarda gazetecilik okullarının daha yeni yeni açılmaya başlaması ve gazeteciliğin yeni bir bilim ve eğitim konusu olarak ortaya çıkması gazeteci Rasim’in dikkatinden kaçmamış ve gazetecilik okulu açılmasının gereğini şiddetle savunmuştur. 1931 yılında çıkarılan basın yasası, gazete sahipleri, başyazarları ve genel yayın yönetmenlerinin lise veya yüksek okul mezunu olma zorunluluğunu getirince, İstanbul merkezli bir Gazetecilik Okulu’nun açılması yeniden gündeme gelmiş, fakat 1933 yılında bu yasanın iptaliyle birlikte bu proje bir süre daha gündem dışına itilmiştir. Ve nihayet 1948 yılında Fehmi Yayla, Türkiye’de ilk gazetecilik okulu olan İstanbul Özel Gazetecilik Okulu’nu açmıştır.
Yine aynı yıllarda Gazetecilik Okulu’nun bir üniversite bünyesinde açılmasına yönelik faaliyetler de başlamıştır. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sedat Simavi İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne bir mektup yazarak, bir gazetecilik okulunu açmanın gereğinden bahsetmiş ve “gazeteciliğe merak edecek namzetler için umum, malumatı arttıracak, hak duygusunu telin edecek, ona iktisadi, hukuki ve içtimai malumat verecek müessese ancak bir Gazetecilik Enstitüsü olabilir” demiştir. Üniversite Senatosu Simavi’nin teklifini uygun bulmuş ve 1949 yılında aldığı bir kararla İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü kurulmuştur. Burada önemli olan nokta, Gazeteciler Cemiyeti’nin ülkemizdeki gazetecilik eğitiminin başlamasına öncülük etmesidir. Benzer bir durum Ankara’da da gerçekleşmiş ve Ankara Gazeteciler Cemiyeti üyelerinin çalışmasıyla Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne bağlı Basın Yayın Yüksek Okulu 1965-1966 öğretim yılında eğitime başlamıştır.
Üniversitelere bağlı enstitülerin dışında, 60’lı yılların ikinci yarısında 3 özel gazetecilik okulu açılmıştır. Bu okullar, halen bu alanda eğitim veren fakültelerin de temelini oluşturmaktadır. İlk gazetecilik özel yüksek okulu, 1966 yılında kurulan İstanbul Özel Gazetecilik Yüksek Okulu’dur. Okul, 1963 yılında faaliyetlerine son veren İstanbul Özel Gazetecilik Okulu’nun devamı olarak eğitime başlamıştır. Bu okul 1971 yılında devletleştirilerek İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ne İstanbul Gazetecilik Yüksekokulu adıyla bağlanmış, 1973 yılında da öğretim süresi 4 yıla çıkarılmıştır. İstanbul Özel Gazetecilik Yüksek Okulu’nun adı 20 Temmuz 1982 tarihinde yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Basın-Yayın Yüksekokulu olarak değiştirilmiş ve Marmara Üniversitesi'ne bağlanmıştır. Gazetecilik alanındaki ikinci özel okul 1967’de Ankara’da açılan, “Başkent Özel Gazetecilik Yüksek Okulu”dur. Bu okul da 1981 yılında devletleştirilerek, Basın Yayın Yüksek Okulu adıyla Gazi Üniversitesi bünyesine alınmıştır. 1968’de İzmir’de kurulan İzmir Karataş Özel Gazetecilik Yüksek Okulu da 1971 yılında devletleştirilerek Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu adıyla Ege Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlanmıştır.
İstanbul, İzmir ve Ankara’nın ardından, 1972 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi kurulmuştur. 1992 yılında çıkarılan bir yasa ile basın yayın yüksek okulları iletişim fakültelerine dönüştürülmüştür. Bu yasanın çıkmasından kısa bir süre sonra, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, 1993 yılında eğitim-öğretime başlamıştır. Türkiye’de iletişim eğitimi veren kurumların sayısı son yıllarda bir hayli artmıştır. Selçuk Üniversitesi’nden sonra, Galatasaray, Atatürk, Fırat, Kocaeli, Akdeniz, Erciyes, Mersin, Karadeniz Teknik ve Hacettepe Üniversitelerinde de iletişim fakülteleri kurulmuştur.
Tarihleri çok eskiye dayanan iletişim fakülteleriyle, yerel basının yolları sıklıkla kesişmiş ve başlangıcından bugüne önemli işbirliklerine imza atılmıştır. Tabii ki, yapılan işbirliği Batı’yla kıyaslandığında ciddi eksiklikler de içermektedir. Tam da bu noktada Ragıp Duran’dan bir alıntı yapmak istiyorum; acaba bu katkı ve diyalog Batı’da nasıl gerçekleşiyor diye. Yazar Medyamorfoz kitabında şöyle bir anekdota yer veriyor:
“80’lerin başında İngiltere’de dönemin Maliye Bakanı Nigel Lawson’un kızı, Sunday Times’ın kültür-sanat ekinde bir makale yayınlamıştı. Ertesi gün sendika ayağa kalktı: ‘Bu hanımefendinin gazetemizde imzalı yazı yamak için gerekli koşulları yerine getirmediği saptanmıştır. Yönetimin Bayan Lawson’u yazılarını bir kez daha yayınlaması halinde sendikamız gerekli işlemlere başlayacaktır.’ ‘İmzalı yazı yazmak için gerekli koşullar…’ ibaresi dikkatimi çekmişti. Sordum soruşturdum araştırdım ve öğrendim ki, İngiltere’de tıpkı Fransa’da olduğu gibi, sendikanın onayı olmadan ve sendika tarafından düzenlenen eğitim seminerlerine katılmadan ve belirli bir dizi koşulu yerine getirmeden hiç kimse gazeteye (serbest kürsü, tartışma ve uzman yazıları hariç) düzenli olarak haber, yorum ya da makale yazamıyor. Öncelikle bir yüksek okul ya da gazetecilik okulundan mezun olmak gerek. Sonra sendikanın düzenlediği 6 aylık temel gazetecilik kurslarına katılıyorsunuz. Bu aşamadan sonra bir taşra gazetesinde en az 3 yıl çalışmanız gerekiyor. Merkeze gelip sendikanın 6 aylık bir yetkinleşme stajını tamamladıktan sonra dakiklik ve doğruluk kazanmanız için sizi yine, en az 3 yıllığına bir uzman yayına gönderiyorlar. Sonraki aşama, yine 6 aylık bir staj. Ancak ondan sonra gazeteci adayı ulusal çapta yayın yapan bir gazeteye muhabir yardımcısı olarak işe başlayabiliyor.”

Burada üç önemli nokta var, dikkat edilmesi gereken:

1. Basında çalışacak olan gazetecilerin, gazetecilik okullarından mezun olma gereklikleri,
2. Yerel basında yapılması gereken stajın süresi ve bu stajın gerekliliğinin önemi,
3. Basında sendikalaşmanın önemi.

Hemen hemen tüm gelişmiş ülkelerde yerel basın, bizdeki yanlış yapılanmanın aksine hem satış, hem reklam alabilme, hem de organizasyon olarak ulusal basınla rekabet edebilir düzeydedir. İnsanlar gazete okuyacaklarsa, önce kendi kentlerindeki gazeteden başlarlar ve okurla gazeteler arasında kurulan bu sağlıklı iletişim pek çok getiriyi beraberinde getirir. Türkiye’de ise yerel basının, yaygın basınla rekabet edebilme olanaklarının son derece kısıtlı olduğunu görmekteyiz; tabiri caizse yerel basın ulusal ve hatta küresel basının tacizi altındadır. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde bu kadar fazla ulusal gazete yoktur; ya da ulusal basının satış rakamlarıyla yerel basının satış rakamları arasındaki uçurum bu denli büyük değildir… Bu durum zaten okuma kültürü yeterince gelişmemiş olan ülkemizde, yerel basını yurdun pek çok yerinde yüzlü rakamlarla ifade edilebilen bir satışa ve doğal olarak bu satış nispetinde bir organizasyona mahkum etmektedir. Bursa’daki görece bu iyi havanın tüm Türkiye’de benzer ılıklıkta olduğunu maalesef söyleyemeyiz. Ülke genelinde durum her anlamda kötüdür ve maalesef ileride çok daha kötüye gidecektir. Sorunlara tek tek girmek istemiyorum ama Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin hazırlamış olduğu rapora katılıyorum: Sosyal güvenlik sorunu, teknoloji eksikliği, vasıflı personel sorunu, tiraj sorunu, kağıt sorunu gibi sorunlarla yerel basın başa çıkma zorundadır ve ülkenin geneli maalesef Bursa yerel basınının çok gerisinde bir gerçekliği yaşamaktadır.
Konunun bir diğer aktörü, yani iletişim fakültelerine gelirsek, orada da aslında tartışmamız gereken pek çok detay olduğu kanaatindeyim. Son verilere göre ülkemizdeki iletişim fakültesi sayısı 34’e ulaştı. Sivas’ta, Elazığ’da, Mersin’de, Trabzon’da, Erzurum’da, Kocaeli’de, Kayseri’de ve Konya’da iletişim fakülteleri var; ve yakın zamanlarda yeni yeni illerde, ilçelerde de bu fakültelerin açılmasını bekliyoruz…Tabii burada “Türkiye’deki iletişim fakülteleri” derken, bu eğitim kurumlarının da doğru analiz edilmesi gerekiyor…. Burada da çok ciddi organizasyon sorunları mevcut; aynı şekilde yetişmiş öğretim elemanlarından başlayan, teknoloji eksikliğine dek uzayan ve beraberinde pek çok başka sorunlarla zenginleşen….
Dolayısıyla iletişim fakülteleriyle yerel basın kuruluşları arasında gerçekleşebilecek doğru bir işbirliğinin koşulları maalesef ülke genelinde olduğu söylenemez. İdeal ve sağlıklı işbirliği uygulamalarının hayata geçebilmesi için öncelikle her iki kurumun kendi iç meselelerini çözmeleri lazım. Bu durum günümüz koşullarında pek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla birazdan dile getireceğim dilek ve temennilerin geleceğe dönük olduğunu ve gerçekleşme şanslarının şu aşamada pek mümkün olmadığını, gerçekçi bir şekilde kabul ederek, önerilere geçelim isterseniz:

1. Yapılabilecek bir işbirliğinin karşılıklı olarak standartların yükseltilmesine ciddi bir katkısı olur. Katkıdan kastım eğitim düzeyi elbette. Bugün burada yaptığımız iş, ya da bizi davet gazetecilerin iletişim fakültelerinde verecekleri konferanslar, ya da ders sorumluluğu üstlenmeleri karşılıklı olarak düzeylerin yükseltilmesine katkı sağlayabilir. Şunu çok açık ve net bir şekilde söylemeliyim ki, bizlerin de gazetecilerden öğrenecek çok şeyimiz var... Bu anlamda Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi olarak sektörden ve gazetecilerden gelecek katkıyı çok önemsediğimizi, bazı derslerimizin profesyonel olarak gazetecilik yapan hocaları tarafından verildiğini sevinerek söylemeliyim. Aynı şekilde diğer iletişim Fakültelerinde de gerek ulusal, gerekse yerel basın profesyonellerinin bazı gazetecilik derslerinin eğitiminde önemli katkı verdiklerini görmekteyiz.
2. Karşılıklı saygıya, güvene ve değere dayalı işbirliklerinin hem iletişim ortamının organizasyonu, hem de fakültenin daha dinamik ve gerçekçi bir eğitim vermesine katkısı olabilir. Ne kuramsız uygulamanın, ne de uygulamasız kuramın iletişim eğitimi için yeterli değildir; dolayısıyla standartların yükselmesi adına yakın ve doğru ilişkiler her iki taraf adına da önemli açılımlar sağlayabilir.
3. İletişim fakültelerinde staj zorunlu hale gelebilir ve bu stajın en az bir yılının yerel basında yapılması, hem gençlerin yerel basını tanımaları, hem ileride kendi istihdamlarının koşullarının hazırlanmasına hem de yerel basına genç, dinamik ve eğitimli bir katkı vermelerine neden olabilir.
4. Karşılıklı olarak matbaaların, gazetelerin, fakültelerin ve stüdyoların ortak kullanımı sağlanabilir, böylelikle hem yerel basın akademiyi daha yakından takip edebilir, hem de fakülte öğrencileri bizzat bu gazetelere giderek işi yerinde öğrenebilme şansına sahip olur…
5. Sektörün karşı karşıya kaldığı en önemli problemlerden ikisinin tiraj ve nitelikli işgücü olduğunu görmekteyiz. Yerel basın bir şekilde gençler için hem okunabilme, hem de çalışabilme adına idealize edilen kurumlar olmalıdır. Maalesef yarının gazetecilerinin yerel basını takip etmediğini görüyoruz; dolayısıyla iletişim fakülteleriyle kurulabilecek sağlıklı işbirliklerin, öğrencilere yönelik çeşitli kampanyaların gençlerde bir sempati yaratacağı, ve bu sempatinin tiraja yansıyacağı umulabilir.
6. Ortak projeler geliştirilebilir. İletişime ve etkileşime hazır olmak yeni yeni projelerin hayata geçmesini sağlayabilir. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Gazeteciler Federasyonu tarafından organize edilen Yerelnet projesi bu anlamda yarınlara da ışık tutacak bir çalışmadır. Benzerlerini de hayata geçirmek istek ve iradeyle, fevkalade mümkündür. Aynı şekilde yine Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi ile Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin işbirliğiyle düzenlenen Bilimin Işığında Medya Seminerleri de son derece başarılı bir ortak projedir.
7. Aynı şekilde yereldeki radyo ve televizyonlarda çokça karşılaşılan program çeşitliliği sorununun giderilmesi ve çeşitliliğin artırılması için ortak projeler yürürlüğe sokulabilir; özellikle öğrenci çalışmalarına yerel basında yer verilebilir. Aynı şekilde gazetecilik uygulamaları açısından da, zaman zaman iletişim fakülteleri yerel basın için; zaman zaman da yerel basın iletişim fakültelerindeki yayınlar için bir emsal teşkil edebilir. Mesela Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin çıkarmış olduğu Bursa Defteri bu anlamda gerçekten çok nitelikli bir yayındır.
8. Kurulabilecek doğru bir işbirliğiyle fakülte mezunlarının istihdam sorunu, yerel basının da nitelikli işgücü sorunu ciddi oranda çözümlenebilir... Malum olduğu üzere iletişim fakültelerinin bu denli plansız açılmalarının sonucunu, bu fakültelerde çalışan öğrenciler ödüyor. Çok az iletişim fakültesi mezunu, eğitim aldığı konuya dönük bir işte çalışıyor. Bu arada yerel basında da iletişim fakültesi mezunu bulmak neredeyse mümkün değil… Mustafa Şeker tarafından yazılan Yerel Gazeteler isimli kitaba göre, Bursa gazetelerinde çalışan 364 yerel basın mensubunun ancak 24 tanesi iletişim fakültesi mezunu… Tabii bu durumda kentte bir iletişim fakültesinin olmaması son derece belirleyici; ama yerel basının en gelişmiş birkaç ilinden biri olan Bursa’da bile rakamların çok iç açıcı olmadığını görüyoruz. Bir taraf iş diye haykırıyor, diğer taraf nitelikli eleman peşinde ama bir türlü tarafların arasında sağlıklı bir nikah kıyılamıyor… Kayseri’de 145 yerel basın çalışanının ne kadarı iletişim fakültesi mezunu dersiniz: sadece 6’sı, 145’de 6!! Konya’da ise bu sayı 197’de 17…. Dolayısıyla bu rakamlar üzerinde dikkatlice düşünmenin ve çözüm önerilerini hayata geçirme konusunda ısrarlı olmanın vakti gelmiştir. Pek çok yerde yerel basının sağlayabildiği ekonomik olanakların, iletişim fakültesi mezunlarını tatmin etmediğini görüyoruz. O zaman istihdamın, daha doğrusu sağlıklı istihdamın öncelikli gereğine geliyoruz, geldiğimiz nokta aynı zamanda yerel basının da birincil sorunu, yani gelip tıkandığımız nokta ekonomik yapının sağlıklı istihdama olanak vermemesi… İstihdam sorunun çözümünün en önemli basamağı, yerel basınla iletişim fakülteleri arasında kurulacak sağlıklı işbirliğinden geçmektedir.
9. Ve hepsinden önemlisi kurulabilecek sağlıklı işbirlikleri demokrasinin daha iyi işlemesine de olanak sağlayacaktır. Çünkü, demokrasi için yerel bilinç şarttır. Yerel medyanın yerel demokrasi ve yerel özgürlükler platformudur. Yerelin gelişme ve güçlenmesi, yerel medyanın gelişme ve güçlenmesinden geçer. Küreselleşmenin etkisini köylerde dahi yoğun bir şekilde hissettirdiği bu dönemde, yerel basına sahip çıkmamız gerekiyor. Yoksa gitgide tecimselleşen bu iletişim ortamında yarın kimse bizin sesimiz olmaz! Beylik lafların ötesinde gerçekten de yerel basın geçmişten günümüze ülke demokrasisi için önemli hizmetler vermiş, halk adına kamu kurum ve kuruluşlarını denetleyerek haksızlıkların azaltılması ve görevlerin yerine getirilmesi noktasında önemli bir uyarıcı vazifesi görmüş ve yayınlandıkları bölgelerin gelişmesinde rol oynamışlardır. Aynı zamanda bu basın kuruluşları pek çok önemli gazetecinin yetişmesi ve istihdamı konusunda da adeta bir okul vazifesi görerek ülke basının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Bu misyon ve görev günümüz koşullarında daha da önem kazanmaktadır. Yaygın basınının gitgide tekelleştiği, uluslar arası güç odaklarının iletişim ortamını kendi lehlerine organize etme adına ciddi adımlar attığı ve basın dışı sermayenin iletişim ortamında son derece aktif bir konuma geldiği böylesine bir ortamda yerel basının önemi daha da pekişmektedir. Evet yerel basın önemlidir, hem de çok önemlidir.

Güzel başladık, güzel bitirmek isterdim ama yaşadığımız realitenin, konuşmamın başından beri vurguladığım sağlıklı işbirliklerinden çok, sıklıkla sağlıksız işbirliklerine olanak verdiğini gözlemliyoruz. Tabii bunda hem yerel basının hem de iletişim fakültelerinin bu işbirliği adımını atmak için kendilerini zorlamamaları büyük etken… Onun da ötesinde bu iki kurumun kendi içi sıkıntılarına odaklanmaları, dışarıyla etkileşimlerini olumsuz yönde etkiliyor. Ben iletişim fakültelerinde verilen gazetecilik eğitiminin de, hem teoride hem de pratikte ciddi ölçüde sorgulanması gerektiği kanaatindeyim. Oralardaki sıkıntılar da bugün karşı karşıya kaldığımız sıkıntıların oluşumunda önemli bir etken… Özetle ciddi sıkıntılar var, ve o yüzden de bu işbirliği beklenen düzeyde olmuyor. Tekrar ediyorum yerel basın iletişim fakültelerinin asla ihmal etmemeleri gereken, her zaman beraber yürümeyi önceledikleri bir alan olmalı. Aynı şekilde yerel basın da iletişim fakültelerinde verilen eğitime katkı sağlama konusunda daha yapıcı olmalı. Dolayısıyla sürekli iletişim ve etkileşim halinde olmanın hem yerel basın adına, hem de fakültelerimiz adına son derece önemli faydaları vardır. Bu aynı zamanda demokrasimizin ve burada bulunan pırıl pırıl gazeteci olmak isteyen gençlerimizin de önünü açacaktır…

KAYNAKLAR

Tokgöz, O. (2003). “Türkiye’de İletişim Eğitimi: Elli Yıllık Bir Geçmişin Değerlendirilmesi”, Kültür ve İletişim, Sayı:6
Duran, R. (2000). Medyamorfoz, İstanbul: Avesta Yayıncılık
Şeker, M. (2007). Yerel Gazeteler, Konya: Tablet Yayınevi
Arık, M. B. (2007). “Türkiye’de Gazetecilik Eğitimi: Tespitler ve Açmazlar”, Bir Sorun Olarak Gazetecilik, Editörler: M. Bilal Arık – Mustafa Şeker, Konya: Tablet Yayınevi

Bilgi: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. M. Bilal Arık'ın 19 Nisan 2008 tarihinde verdiği “Yerel basın ve iletişim fakülteleri” konulu seminer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.